Kobalt-60 Kapsülü ve Mexico City’deki Korkunç Radyasyon Faciası
1962 yılının bahar aylarında Mexico City’de sıradan bir aile, yeni evlerine taşınmanın heyecanını yaşıyordu. Ancak bu yeni başlangıç, kısa süre içinde açıklanamayan bir dizi hastalıkla gölgelendi. Aile üyeleri sırayla ateş, halsizlik ve daha önce yaşamadıkları semptomlarla boğuşmaya başladı. İlk bakışta sıradan bir grip salgını gibi görünen bu durum, çok geçmeden daha karanlık bir gerçeği gün yüzüne çıkaracaktı.
Ailenin yaşadığı tuhaf sağlık sorunlarının arkasında, ne içme suları ne de yiyecekleri vardı. Asıl tehlike, evin bir köşesinde fark edilmeden duran küçük bir metal kapsüldü. Masum bir obje gibi görünen bu kapsül, aslında yüksek oranda radyoaktif bir madde olan kobalt-60 içeriyordu. Aileye yönelik görünmez ama ölümcül bir tehditti bu; etkileri sinsice yayıldı ve bir süre kimse durumun farkına varamadı.
Olaylar zinciri nasıl başladı?
Mart 1962’de aile yeni evlerine taşındıktan kısa bir süre sonra, bahçede rastgele duran kurşun kutu dikkat çekmemişti. Nisan ayı geldiğinde ise küçük oğulları, bu kutudan çıkmış olan metal bir nesneyi, yanikobalt-60 kapsülünü buldu. Ne olduğunu bilmeden cebine koydu ve eve getirdi. Annesi, oğlunun cebinden bu minik parçayı aldı ve mutfaktaki bir çekmeceye koydu. O andan itibaren görünmez bir tehlike evin kalbine yerleşmişti.
Kapsül, dışarıdan sıradan bir metal parça gibi görünse de içindeki radyasyon yayılmaya başlamıştı bile. Kısa bir süre sonra aileye büyükanneleri katıldı. Evdeki cam bardaklarda meydana gelen kararmaları fark etti. Bu detay, aslında radyasyona maruz kalan yüzeylerde zaman zaman görülen bir belirtiydi; ancak bu işaret, aile için sadece tuhaf bir gözlem olarak kaldı. Kimse ciddi bir tehlikenin habercisi olabileceğini düşünmedi.
Radyasyonun sessiz tehlikesi
Uzmanlar olayı araştırmaya başladığında, ailenin gün içinde evin içinde ve dışında ne kadar vakit geçirdiğini, radyasyonun eşyalar tarafından ne ölçüde soğurulduğunu ve kapsülün evin hangi noktalarında bulunduğunu detaylı biçimde analiz etti. En yüksek radyasyon dozu, kapsüle doğrudan temas eden 10 yaşındaki oğluna aitti. Kız kardeşiyle birlikte zamanlarının büyük kısmını dışarıda geçirseler de, evin içinde bulundukları süre boyunca radyasyona maruz kalmaya devam ettiler.
Hamile olan anne ise ev işleri nedeniyle mutfakta uzun saatler geçiriyor ve çekmecedeki kapsüle daha fazla yaklaşıyordu. Radyasyonun yoğunluğu onu ciddi şekilde etkiledi. Sağlık durumu kötüleşince ev işlerini büyükanneler devraldı, ancak bu değişiklik annenin maruz kaldığı dozu azaltmaya yetmedi.
10 yaşındaki çocuk, 29 Nisan’da hayatını kaybetti. Annesi ise yaklaşık üç ay sonra, 19 Temmuz’da yaşamını yitirdi. Bu süreçte 2 yaşındaki kız kardeş, annesinin yokluğunda evde daha fazla vakit geçirmeye başladı ve kapsüle daha da yakınlaştı. Ne yazık ki o da 18 Ağustos’ta yaşamını kaybetti. Büyükanneleri ise 15 Ekim’de hayatını kaybederek trajedinin son halkası oldu.
Hayatta kalan tek kişi baba oldu
Ailede hayatta kalan tek kişi, gününün büyük kısmını ev dışında çalışarak geçiren baba oldu. Uzmanların hesaplamalarına göre babanın aldığı radyasyon dozu 990 ila 1.200 rad arasında kaldı. Oğullarının maruz kaldığı doz ise 4.700 ila 5.200 rad düzeyindeydi ve bu, doğrudan ölümcül bir miktardı.
Olayın kaynağı araştırıldığında, kapsülün bir hastanenin radyoterapi cihazına ait olduğu tespit edildi. Normalde kanser tedavilerinde kullanılan bu kapsülün bir evin bahçesine nasıl ve ne şekilde ulaştığı ise hiçbir zaman net olarak açıklığa kavuşmadı.
Mexico City’de yaşanan bu trajik olay, radyasyonun görünmez ve ölümcül etkilerini bir kez daha gözler önüne seriyor. Masum görünen bir metal parçası, bilgi eksikliği ve dikkatsizlikle birleştiğinde bir ailenin hayatını geri dönülmez şekilde değiştirdi. O günden sonra kapsül evden çıkarıldı, ama geride yalnızca acı, kayıplar ve cevaplanmamış sorular kaldı.